Yoksa unuttunuz mu? 17 Ağustos 1999… Saat 02.55… Uyku tutmadı, yaklaşık ik saati aşkın yatakta bi o yana bi bu yana kıvranıyordum. Zaman geçmek bilmiyordu. lavaboya gittim geldim saat 03.00 olmuştu. Yatağıma uzandım, şöyle bi uyuyan ufak kardeşime baktım, bir anda ne olduğunu anlayamadığım bi uğultu duydum. Ne köpek havlayabilirdi bu kadar yüksek sesle, ne de başka bir hayvan. Sonrasında ölüm ile yaşam arasındaki o sallantı. Ben bir hamlede kardeşime doğru döndüm, dönmem ile birlikte kardeşimin yanında aldım soluğu. Ne zıplamıştım ne de yana dönmekten başka bir hamle. Kardeşime artık nasıl sarıldıysam uyanmış, abi n’oluyo diye soruyo, ağlıyo.
Annemin sesini duydum bu arada. Babama sesleniyo çocuklar diye, haykırıyo neredeyse. bizim yattığımız odada o zaman bir vitrin vardı camdan, o sallandıkça sallandı ama düşmedi Allahtan üstümüze. Kolonların bi oraya bi buraya gittiğini gördüm bi ara kafamı kaldırma cesaretini bulduğumda. Her yer zangır zangır sallanıyordu. Yanlış görmediysem bu deprem 45 saniyeden fazla sürdü. Hele biz İstanbul’da böyle hissettiysek.
İşte velhasıl kelam siz de bundan sonrasını biliyorsunuz zaten. Anlatıp daha da içinizi karartmak istemem. 17 Ağustos 1999 tarihindeki Gölcük depreminden dolayı hayatını kaybedenlerin ruhlarının mekanı cennet olsun inşallah. Saygıyla ve üzüntüyle anıyorum kendilerini. Bir dua da siz edin tüm ölenlerin ruhlarına…
Sağlıcakla…