Cennete Ulaşmak…
Bazen öyle bir acı çığlık atar ki bedeniniz, aklınızın almayacağı ve hatta bunu düşünmek için sınırlarınızı bile zorlayamayacağınız kadar yüksek bir ses dalgası, bir patlama olur bu. Hüzünlü bir şarkının sizi alıp eski bir anıya götürmesinden bile daha beterdir. Cümleler o an boğazınıza takılır. Bir acı gitti diye düşünürken bedeninizin attığı çığlık, bu sefer nefes alamamaktan bahsetmek hiç de iyi olmaz sizin adınıza. Ve Bunu zaten yapamıyorsunuzdur o anda.
Yanınızdan milyonlarca kişi akarken, durup düşünmek için bir saniyelik vaktinizin tamamnını onları izlemekle geçirdiğinizin farkına bile varmayabilirsiniz. Bunu da başarabilmiş değiliz şimdilik. Yalnız kalmaktan bahsetmiyorum burada. “Yok” sayılmaktan bahsediyorum. Sizin, hayatınızın, yaptıklarınızın ve düşüncelerinizin yok sayılmasından. Ama asla intiharla sonuçlanacak birşeyden bahsetmiyorum. Sonsuza kadar böyle gideceğinden de…
Haftalık yaşamlarınızın elli iki ile çarpımından başka birşey değildir bir yıl. Bundan daha vahim olarak “24” saatlik bir periyodun içine hapsolmuş fareler gibi koşuşturmaktayız. Ömrümüzü tüketmek, işlevimizi yitirmenin eşiğine gelmek ve bunu en iyi/kötü şekilde kullanmak…
Yağmur ile ıslanmış belgeler gibi aklımızdan uçup giden anılarımız. Bazıları da yok hükmünde sayılan kanun taslakları gibi. Ve hatta unutulmayacak kayıplar gibi. Ne kadar acı olursa o kadar uzun sürüyor yok yere hayıflanmamız ve acının kralını yaşamamız. Ama yine de güzel şeyler de sığdırılabilmekte bu yaşamlarınızın içine. Tabii önce başkaları o hayatın içine etmemişlerse. Aslında tüm yaşamınızın toplamı abaküsteki boncuklar gibi, durmadan -ama durmadan- sayılmasıdır.
Pesimist bir yazıya ev sahipliği yapıyor gözleriniz şu anda. -Eğer yazının tamamınız okuduysanız- Yukarıda Led Zeppelin’den bir şarkı bulacaksınız. Lütfen oynat butonuna basıp kalın harflerle yazdığım cümleleri birleştirerek okuyunuz…
Saygılarımla…